top of page

NASREDDİN HOCA EVRENSEL


Neden böyle bir başlık attığımı sorana hemen el cevap:

Nasreddin Hoca doğudan batıya, batıdan doğuya eski dünya tabir ettiğimiz Avrupa'dan Asya'ya çok geniş bir alanda bilinen ve tanınan bir kültürel öğedir.

Bizler doğum yeri Sivrihisar, ölüm yeri de Akşehir olarak biliyoruz ve bir tarihsel kişilik olduğunu varsayıyoruz. Pek çok folklor araştırmacımız da onun tarihi bir kişilik olduğunu iddia etmişler.

Hakkında anlatılanlar biraz daha derine inildiğinde düşle gerçek, hayalle kurgu, somut ile soyut arasında bir yerlerde duruyor.

Hayatı ile ilgili elimizde pek bir somut veri de yok.

Özellikle ülkemizde, Asya'dan Çin'e kadar uzanan coğrafyada ve Avrupa'da pek çok ülkede ve pek çok dilde anlatılarına rastlıyoruz.

Pek çok kültürde genel ve ayırdedici özellikleri örtüşüyor.

Üslubu, mizahı, bilgeliği, insancıllığı, gerçekçiliği, samimiyeti, halkla iç içeliği, yarı masal yarı mesel, yarı hayal yarı gerçek, yalan olmayacak kadar sıradan, gerçek olamayacak kadar da düz mantık çalışıyor kafası.

Kısaca bu eski dünya Nasreddin Hoca kafası, hemen tüm eski dünya toplumlarında mevcut.


Bu değerinden bir şey kaybettirir mi?

Kesinlikle hayır.

Aksine arttırır.

Hep bir Anadolu bilgesi olarak düşündüğümüz Nasreddin Hoca eski dünya bilgeliğinin ayrılmaz bir parçası.

Kısacası Nasreddin Hocamız evrensel bir figür.

Zamanın modern eğitimini almış, kadı, yani yönetici olarak görev yapmış, bir Sufi Bilge.

Bugünkü ifadeyle bir guru, bir master.



Nasr el Din, dinin koruyucusu unvanını almış.


Hoca ya da Efendi lakaplarıyla tanınıyor genelde.

Onun ismini duymayan yok gibi, nasıl peygamber kıssalarıyla büyüdüysek, ona atfedilen fıkra ve anekdotlarla da büyüdük.


Tabi ki bilincimiz ölçüsünde anladık, yorumladık.

Hayatımızın bir devresinde bıktırdı.

Aynı fıkraları duymaktan bezdik.

Tekrar tekrar aynı hikayeleri dinlemekten yorulduk.


En azından bana baygınlık geldi.


Göl maya tutar mı Hoca?

Ya tutarsa

Ha ha ha...


Enteresan bir şekilde, kulaklarımız farklı bir biçimde duymaya başladıktan sonra,

gözümüz başka bir bakış açısıyla görmeye başladığında,

dur bakalım bir şeyler var burada demeye başladık.


Tıpkı diğer meseller, masallar, kıssalar, efsaneler ve mitolojik anlatılarda da olduğu gibi, nasıl dinlememiz gerektiğini bunların sonuçta bir misal yani örnek olduklarını ve olduğu gibi dinleyince çocuksu masallardan öteye gitmediğini sezmeye başladık.


Allah Allah dedik, neden bu masal ve misal terörüne maruz kaldığımızı ya da bırakıldığımızı

yavaş yavaş idrak etmeye doğru geldik mi?

Geldik.


Nasreddin Hoca'nın dünyasına hoş geldik.


Sevgili Nasreddin Hocamız da tıpkı pek çok felsefeci, sanatçı, peygamber, Aziz ve diğer dışlanmış bazen de yakılmış dâhiler gibi bizim dünyamızdan değildi.


Kulağımız duyuyor da ne dediğini pek işitmiyorduk.


Dinliyor ama anlam veremiyorduk.

Yarım yamalak anladığımız da ne güldürüyor ne de düşündürüyordu.


Başa dönelim.

Nasreddin Hocamız evrensel bir kültürel öğe olarak kendine tüm kültürlerde ve tüm coğrafyalarda yer edindi.


Küçük dünyamızda kavga döğüş, mutlu mesut yaşayıp giderken, araya giren parazit sesler bizi

öğrendiklerimizin, bildiklerimizin ötesine çağırıyordu.


Bir tohum bırakıyor, mayalamaya devam ediyordu.


Ters bindiği meşhur eşeğinin de nefsimiz, egomuz, yani ilkel benlik tarafımız olduğunu aslında gözümüzün içine sokarak söylüyordu.


Biz hala Akşehir sokaklarında Temsili bir Nasreddin Hoca'yı giydirip, eşeğine ters bindiriyor ve festivaller yapıyoruz.


Sivrihisar dünyanın merkezi mi değil mi tartışaduralım, Hoca bizi kendi merkezimize getirmeye çalışıyordu.


Dünya işte bildiğin dünya, alışveriş, gidiş geliş, biraz kül biraz duman.


Bana damdan düşeni getirin benim halimden o anlar derken Hoca başka bir şey anlatmaya çalışıyordu.


Aslına bakarsak sadece Nasreddin Hoca'yı mı anlayamadık? Ya da yanlış anladık.

Ne masallardan, ne ninnilerden, Alice'in harikalar diyarından, ne evvel zaman kalbur samandan,

ne Süleyman Peygamberin karıncasından pek bir şey anlamadık.


Hoca sadece bize anlatmadı ki.

Dünyası küçük herkese, görünenin ötesini merak etmeyene, duyduğunun ne anlama geldiğini düşünmeyen, bildiğimiz dünyanın tüm coğrafyalarında yaşayan herkese anlattı ve hala da anlatmaya devam ediyor.


Görenedir görene, köre nedir köre ne?


Nasreddin Hoca Sivrihisar'da doğan Akşehir'de ölen bir garip Sufi, bir derviş , bir öğretici bir molla, bir düşünür, bir mizah ustası diye dinliyorsak daha çok anlatacak.


Anlayacağımız Hoca'nın işi şimdilerde çok daha evrensel.



Akşehir'e ve Sivrihisar'a yolunuz düşerse,

Sivrihisar'da doğduğu evi, Akşehir'de de türbesini ziyaret edin,

Benden de çok selam söyleyin.


Başka bir yazıda görüşmek üzere

Kalın sağlıcakla.










 
 
 

Comments


Post: Blog2_Post

KÖŞE BUCAK ANADOLU

buradan kaydolun

Kaydolduğunuz için teşekkür ederiz.

©2020 by KÖŞE BUCAK ANADOLU

bottom of page