Bugün hep beraber Doğu Anadolu’ya gidelim.
Bayburt’a, yeni ismiyle Bayraktar, eski adıyla BAKSI köyüne.
Doğu Anadolu Bölgesi iklimiyle, coğrafyasıyla, kültürü ve gelenekleriyle
Türkiye’mizin doğuya açılan kapısı.
Yüksek, dağlık yapısı ile yaşamın zor olduğu kadar, gizemli de olduğu masallar,
Efsaneler, mitler İmparatorluğu.
Şimdi ulaşmak nispeten kolay diyelim ama yüzyıllar öncesini düşünelim,
Haydi o kadar olmasa da 1950’lı, 60’lı yıllara gidelim.
Denizin sadece düşlerde görüldüğü zamanlara.
Çocuklar bahar havasını unutmazlar.
Çayırların yeşerdiği, doğanın uyandığı,
Bozkırın haydi diye yazı selamladığı mevsim nasıl unutulur.
Hele ki çocukların hafızasında.
İşte bu çocuklardan biri, hayvanları otlatmaya götürdüğü köylerinin yakınında,
Sürekli esen o rüzgârlı tepeyi hiç unutmamış.
Zeki, yetenekli, hazır cevap, coşkulu, Anadolu karakterini hep üzerinde taşımış.
Kimdir bu topraklardan yetişen ve dünyanın en ünlü sanatçılarıyla, bilim insanlarıyla
Aynı kulvarda ülkesini temsil eden bu çocuk bakalım:
Hüsamettin Koçan; Türk ressam ve akademisyen.
Bayburt'un Bayraktar köyünde açtığı sanat müzesi ile yöre insanının ekonomik açıdan kalkınmasına destek vermiş ve geleneksel el sanatlarının yok olmasını engellemiştir.
Evet şimdi güzel bir yere geldik.
Biz zamansal sıçramayla 1950’li yıllardan 2000’li yıllara geliyoruz.
Sayın Hüsamettin Koçan’ın çocukluk yıllarında,
Hayvanlarını otlatmaya getirdiği bu rüzgârlı tepe, şu anda bir uzay üssünü andıran
Modern ve gelenekseli kendi özgün çatısı altında toplayan çok ödüllü bir müzeye ev sahipliği yapıyor.
İnsan doğasında inanılmaz bir potansiyel saklı.
Tıpkı bir tohumda gizli olan, göğü delen dev ağaçlar gibi.
Gölgelerinde çayımızı yudumlarken, serinlerken,
O asırlık çınarların bir tohumdan gelişerek bu hale geldiklerini pek de düşünmeyiz.
Nasıl bir maceradır, kim bilir kaç tohum nerelere savrulmuş, nice tohum arasından,
Şu altında oturduğumuz çınar, tohumunu patlatarak filiz vermiştir hiç bilmeyiz.
İşte bu topraklarda doğmuş, büyümüş, yaşlanmış ve buradan hiç ayrılmadan,
Dünyadan göç etmiş niceleri vardır asırlardır. Belki bin yıllardır.
Haliyle kadim topraklardayız.
Bir de kendi düşünün peşine düşenler var.
İşte onlardan biri, Hüsamettin Koçan.
Babası inşaat işçisiymiş.
İki erkek çocuğun ikisinin de İnşaat Mühendisi olmasını istiyormuş.
Ancak küçük kardeş, Bayburt’ta ‘’kendi deyimiyle’’ Zeki Müren mektebi denilen
Marmara Üniversitesi Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu
Resim Bölümü’ne gitmeyi tercih etmiş.
Sonra Hükümet bursuyla ver elini Salzburg.
Kamışlı Dağ’dan, Alp Dağlarına.
Böyle başlamış yolculuğu.
Köyündeki tabulardan, geleneksel baskıcı tutumdan ve töreden sıyrılmasını sağlayan
En büyük destekçisi babası olmuş hep.
Babam diyor Hüsamettin Koçan, beni hep destekledi.
Yıllar süren sanat ve akademi yolculuğu sırasından terk-i diyar eden anne ve babasının
Cenazelerini de köyüne getirmiş.
İlginç karşılanmış bu tutumu.
Onlara vefa borcumdu bu diyor.
Ve köyünde yıllar içinde geleneklerin unutulduğunu, çocukluğunda anlatılan masalların, cenk
hikâyelerinin artık anlatılmadığını, âşıkların atışmalarının artık duyulmadığını görmüş her geldiğinde.
Bunun için önce bir konak yaptırmak istemiş, geleneksel bir konak.
Âşıkların türkülerini söylediği, köyün yaşlıların çocuklara hikâyeler, efsaneler anlattığı bir konak.
Ancak ne bu hikâyeleri anlatacak Yaşlılar, ne de bu cenk hikâyelerini dinleyecek çocuklar artık yoktur.
Bunun üstüne fikir fikiri açar ve gelenekselle moderni buluşturan bir müze düşüncesi yavaş yavaş
olgunlaşır.
Önce her şey düşle başlar.
İnsanoğlu hayal eder, sonra niyet eder, en sonunda da adım atar.
İşte bu adımlar ulusal ve uluslararası sanat ve akademi çevrelerinin de desteği ile somuta dönüşür.
Çok hızlı geçtiğimizin farkındayım.
Böyle 3-5 senede olmaz bu iş, yıllar sürer.
Bir düşün, bir azmin, bir inadın, bir kararlılığın hikâyesidir Baksı Müzesi.
Bozkırda sert rüzgârların altında yetişen bir kır çiçeği.
Tek amaç bu toprakların zamanıyla buluşturulması, olmaz denilenin oldurulması.
Köyün dar yollarından geçerek
Uzun ve kıvrımlı yollardan geçerek varabiliyorsunuz Baksı Müzesi’ne ve anayola çıkmak için
Aynı yolu geri dönmeniz gerekiyor.
Ancak vardığınızda gözlerinize inanamıyorsunuz.
Fütürist bir proje bekliyor sizi.
Çöl ortasında bir uzay üssü gibi heybetli ve vakurla sizi bekliyor.
Bir bozkır nöbetçisi edasıyla,
Ben hep buradaydım, sen nerdeydin der gibi.
Hasılı sözü uzatmaya gerek yok.
Baksı Müzesi bir hac yeri gibi olmuş, gelenler , gelebilenler için.
Sanata , edebiyata, tarihe, bilime açılan bir kapı olmuş bozkırda.
Hüsamettin Koçan’ın çocukluğundan öyle bir tohum var ki
Bu çınar gelecek kuşaklara bir işaret fişeği resmen.
Görün beni diyor.
Ben hep buradaydım ya siz neredesiniz?
Comments