Değerli Dostlar,
Her şeyden önce söylenmelidir ki,
ayrılmak olmasaydı kavuşmak da olmazdı.
Aşık yoksa maşuk da yok.
Seven olmasa sevilenin hükmü kalır mıydı?
Seven sevdiği içindir.
Ayrılıp kavuşmalarda dünya hayatının tatları ve zevkleridir.
Biz şehirleri hikayeleriyle gezeriz.
Öyle severiz.
Öylesi hoşumuza gider.
Bazı şehirler durgun, sus pus, kendi kabuğuna çekilmişken,
bazıları da gürül gürül akar, kabına sığmaz.
Kendi cüssesine bakmaz öyle bir sesi vardır ki
ben buradayım nidası dünyanın her yerinden duyulur.
Konya antik İkonion.
Hitit dilinde İkuwaniya.
İkonya da ikona kutsal tasvir, misal şehir.
İkona bildiğimiz gibi aslını anlatan bir misaldir.
Öyle ya meselden misale, misalden de asıla gitmiyor muyuz?
İşte adını ikonadan misalden alır bu şehir ismini.
Azize Tekla'nın Aziz Pavlus'un vaazlarını dinlediği şehir.
Sultan Alaattin Keykubad'ın ülkesine başkent seçtiği,
Saraylarını, köşklerini, medreselerini inşa ettirdiği,
devrinin bilim, sanat ve estetik merkezidir.
Ticaretin hakça yapıldığı, insanların dininden dolayı etiketlenmediği
bir devrin şehridir.
Baycu Noyan'ın Erzurum ve Sivas'ı yağmaladıktan sonra
ne hikmetse yağmadan ve işgalden vazgeçerek,
surlarını yıktırıp geri çekildiği şehir.
Tüm dünyada Rumi ismiyle tanınan
ve Mevlana (Efendimiz) mahlasıyla bildiğimiz,
Dinle Ney'den (Bişnev in Ney) diye başlayan
dünyaca ünlü Mesnevisine başlarken
Benim sırrım feryadımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu
görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.
ya da
Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar.
O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.
diyerek
yirmi beş bin beyit söyleyen bir ulu kişinin, bir bilgenin
ders niteliğinde olan hayatının izlerinin ve öğretisinin
halihazırda takip edildiği bir şehirdir Konya.
Nasreddin Hoca'nın o toz duman siyasi ikliminde ,
savaş ve yağma günlerinde,
Hikmetli mizahının da yeşerdiği bilge bir şehirdir.
Milattan Önce 7 bin ve 5 bin arasına tarihlenen,
ilk toplu yaşamın tarımın sosyal örgütlenmenin,
yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri,
rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal ögelerin yer aldığı,
bir neolitik yerleşim olan Çatalhöyük'ün bulunduğu şehir.
Arife tarif gerekmese de kısaca
böyle tarif edebileceğimiz bir şehirdir Konya.
Dünyanın dört bir yanından turistlerin tarihini,
kültürünü tanımak için geldiği,
aşıkların maşukunu aramak için
yollara düştüğü ne hikmetse soluğu burada aldıkları şehir.
Kimi atla arabayla, kimi uçakla, kimi bisikletle kimi de yaya.
İnanılmaz hikayeler duyarsınız.
Kimi de Konya'dan çıkar tüm dünyayı dolaşır da
yine Konya'da bulur kendini.
Ne demişler ?
Gez dünyayı, gör Konya'yı.
Dünya değirmeni dönecek elbette.
Kimi yanıp tutuşacak, kimi kabarıp coşacak, kimi merak edecek,
kimi özleyecek, kimi bekleyecek, kimi inat edecek kimi de sabredecek.
Ama belli bir şey var ki kimse oturduğu yerde oturmayacak.
Talep edenin ya da talep etmenin en büyük işareti hareket etmek olacak elbet.
Ya yürüyecek, ya koşacak, ya göz süzecek ya da hiçbir şey yapmasan
olduğun yerde öksürecek orada olduğunu, bir talebin olduğunu belli edeceksin.
Tabi her şeyden önce ayrı düştüğünü bileceksin.
Özlüyorsun.
Evinden çıkar, evini, yurdundan çıkar yurdunu özlersin.
Adem sevgilisinden ayrıldığında, her yerde Havva'yı görür,
her seste O'nun sesini işitir,
her kavuşmada sevgilisiyle kavuştuğunu hayal eder.
Dostlar Havva'yı arayan Adem manâsını arayan maddedir.
Mana yönünü arayan madde tarafımızdır.
Sevgilisini arayan aşık,
İnsanlığını arayan beşere göndermedir.
Nerede kaybettim ben insanlığımı der yola düşer,
nerden takıldım bu madde rüyasına der hakiki varlığının peşine düşer.
Artık ona dur yapma, gitme, heba olacaksın deseler umursamaz.
Asarız, keseriz deseniz bir damla kanım akmaz der.
Yemesi, içmesi, uyuması, oturması, kalkması hep bir amaca bağlıdır.
Hakikat Leylasını arayan garip bir Mecnun gibidir.
Şöyle alıcı gözle Konya Mevlana Türbesinin yanında yöresinde
sabahtan akşama oturursanız kimlerin gelip gittiğini görür,
orta şiddette bir şok geçirirsiniz.
Öyle bir dergahtır ki,
öyle bir kapıdır ki
Çelebisi de, küstahı da bu kapıdan geçer.
Öyle bir ocaktır ki ham giren bu kapıda pişer.
Zengini, fakiri, irisi, cılızı, süslüsü, kavruğu, şatafatlısı, mütevazisi,
inananı inanmayanı, mümini kafiri BİR kapıdan girer BİR kapıdan çıkar.
Kimi öylesine gelir, kimi böylesine.
Kimi laf olsun diye gelmiştir,
Kimi ne varsa doldurmuştur heybesine,
Kiminin derdi dünya, kiminin ahiret.
Kimi vatanını özler, kimi terk eden sevgilisini.
Kimi eşini kaybetmiş, kimi çocuğunu,
kimi annesini, babasını,
kimi tüm sülalesini.
İşler yolunda gitmemiş, iflasın eşiğine gelmiştir.
Hop soluğu Mevlana'da alır.
Kiminin çocuğu doğru düzgün bir işe girsin ,
evlensin. barklansın, çoluk çocuğa karışsın duası,
kiminin derdi, ayrıldığı eşinin nafakası.
Daha ne ayrılma kavuşma mekanları var dünyada illa ki ,
olmaz mı?
Bu dünyada ayrılan çoktur da kavuşan azdır.
İşte bu yüzden vuslat mekanlarına akın eder insanlar.
Bugünün İnsanı neyin peşinde biliyor musunuz?
Herkes neden koşa koşa geliyor buralara ?
Herkes neden yana yakıla yollarda tahmin ediyor musunuz?
Okumuşu cahili, zengini yoksulu, ünlüsü, ünsüzü
Hep o huzuru arıyor.
Huzurda olmayı ve oradan hiç ayrılmamayı istiyor.
Gönül gözüyle görmenin
ve can kulağıyla işitmenin huzurunu arıyor.
Bu yüzden yüzlerce senedir,
Konya ovasından sesini duyarız Mevlana'nın.
Ben ol da bil der.
Ben senim, sen bensin der
Yüzlerce senedir.
Neden?
Çünkü apaçık biliyor ki,
Senlik benlik bitmeden
Şenlik başlamaz
O huzur yakalanmaz.
Comentarios