Özgürlük,
Tarihin en eski kavramlarından biri.
Adem ve Havva'dan sonra özgürlük gelir bile diyebiliriz belki de.
Hava ve su neyse özgürlük odur.
Karnımız doyar belki ama özgürlüğümüz kısıtlandığında,
yaşıyoruz diyebilir miyiz?
Özgürlüğümüz için çok şeyden fedakarlık yaparız.
Lokmamızdan, aşımızdan, sağlığımızdan
bazen de canımızdan.
Tarih özgürlük uğruna canını veren kahramanların anlatılarıyla doludur.
Kimi, bizim gibi kan rengi kırmızı ile,
Kimi de, hava kadar gerekli mavi renk ile sembolize eder özgürlüğü.
Bazen de şeffaf ve her rengi içinde barındıran beyaz renk ile simgelenir.
Özgürlüğün rengi de olur, sesi de olur, şehri de olur.
Özgürlük bir şehir olursa rengi Turuncu olur.
Ona da Amsterdam denir.
Elbette herkesin özgürlük anlayışı farklıdır.
Hepimiz özgür olmak isteriz de,
özgürlüğümüzün kısıtlanmasına hiç mi hiç gelemeyiz.
İşte bu hal ile gelişmiş bir şehirdir Amsterdam.
Beni kendi halime bırakın der gibidir.
Özgürlüğe de, bu özgürlüğün bedelini ödemeye de
ezelden hazırdır.
Bozulma mı diyorsun?
Çürüme mi diyorsun?
Yozlaşma mı diyorsun?
Önce beni kendi halime bırak
Ben işimi bilirim.
Kendi yaramı kendim sararım der gibidir.
Ne de olsa Deliliğe Övgü'nün yazarı Erasmus'un memleketi
Rotterdam'ın komşusu değil midir?
Bana değil, kendi halinize bakın diyerek gelene ayna tutan şehirdir.
Halimiz itten beter, keyfimiz paşada yok da der ara ara.
İnsanları yürürken nazik, konuşurken yüksek oktav,
Bisiklete binerken ise yeterince hızlıdır.
Bisiklet sürerken, aynı anda birden çok iş yapabilmenin kanıtıdır adeta Amsterdam.
Bir kuzey şehri olmasına karşı, insanı kibar, şefkatli, yardımsever
Ve bir o kadar da dost canlısıdır.
Özgürlük meselesine gelince,
Turnusol kağıdıdır.
Buraya ayak bastığında insanın içinin dışına çıktığını görürüz.
Her daim ahlakçı, tutucu, gelenekçi olanların,
Meraklarını dizginlemeye hiç de ihtiyaç duymadan
Gece kulüplerinde salındıklarına şahit olabilirsiniz.
Şehri gezmeye gelenler gibi,
Özgürlüğü canımız isteyince canımızın istediğini yapmak olarak
Anlasaydı bu şehir elbette çok daha kaotik olurdu.
Tabi ki özgürlük deyince aynı şeyleri anlamıyoruz.
İnsan doğası deneyerek bulur ya da bunu sever diyelim.
Önümüzde nice doğru yol haritası, nice denenmiş yollar olsa da,
Biz yolumuzu kendimiz bulmayı isteriz.
En azından buradaki özgürlüğümüzden ödün vermek istemeyiz.
Sonuç?
Bazen düş kırıklığı,
Bazen yorgunluk,
Bazen tükenmişlik olur .
Ne olursa olsun;
Kendi hayatımızın dümeni kendi ellerimizde olsun isteriz.
Ve bunun hakkını da kimselere vermeyiz.
İşte Özgürlüğüne tutkun bir İnsan,
Şehir olsaydı Amsterdam gibi olurdu.
Ser verir bu özgürlüğün sırrını vermezdi.
Niceleri sokakları arşınlasın,
Niceleri arasın dursun.
Özgürlük sokakları, şehirleri, ülkeleri gezmekle
Bulunamayacak olandır.
Kimileri size bazı benzer anahtarlar verse de hiçbiri
Özgürlüğün kapısını aralayamaz bile.
Özgürlük tutkunları
Çok iyi bilir ki,
O kapı dışarıdan değil,
İçeriden açılır.
Bence de Amsterdam,
O kapıyı çoktan açmıştır.
Vesselam...
Comments